Bu gün on binlerce bakkal, süper – hiper
marketlere, zincir marketlere ateş püskürüyor. Onlara göre
bu marketler, kendilerinin gelişmelerini engelliyor, ekmekleri
ile oynuyor, etnik değer olarak nitelendirilen, kredi açan,
neredeyse muhtardan çok mahalleliye sahip çıkan “BAKKAL AMCA
“ olgusunu öldürüyor.
Günümüzdeki bakkal, ekmek – süt –
gazete – tekel ürünlerini satan güdük noktalar olarak kaldı,
zaman içinde gittikçe azalıyor, yok olmak üzere.
Burada bir kabahat var mı ? Varsa
bu kabahat bu günkü zincir – hiper marketlere mi mal edilmeli
?
Önce Türkiye' deki perakendecilik
gelişimine kısa bir göz atalım……….
İsviçre Kooperatifler Birliği MİGROS
ile 1954 yılında Ülkemizde ilk zincir grubu perakendeciliği
başlattı. Zaman içinde MİGROS, o dönemlerde tüketicinin
çok işine yarayan mobil market sistemini uyguladı. Mahalle
bakkallarının büyük defansına karşın bu sistem yıllarca
ve başarılı şekilde devam ettirildi. Bakkalların defter
usulü veresiye mal vermesinin avantajı, MİGROS' un bu sisteminin
etkisini çok tehlikeli kılmadı.
İsviçre kökenli bir grubun gelmesi
karşısında bir devlet kuruluşu olan GİMA, 1956 yılında ilk
mağazasını açarak rakip olma sürecine girdi. Devlet kuruluşu
olması, GİMA' nın hantal bir organizasyon süreci yaşamasına
yol açtı. Özel sektör satın alıncaya kadar GİMA' da ciddi
bir gelişme göremedik.
1960 lı yıllardan başlayarak, özel
sektöre ait bir takım market organizasyonları oluşturuldu
ama, sektörün ciddi bir şekilde hareketlenmesi, Türkiye'
nin market dünyasının miladı, 1988 yılında METRO' nun pazara
girmesi ile başlar.
Daha sonra MİGROS' un gelişmesi CARREFOUR'
un Türkiye' ye gelmesi, perakende sektörüne renk getirdi.
Bu durum karşısında birtakım yerli
marketler bu güce karşı defans göstermek amacı ile birleşme
yoluna gittiler ( İSMAR ). Bu arada İzmir Belediyesi' nin
tanzim satış mağazaları ( TANSAŞ )' ın hızla gelişmeye /
yayılmaya başladığını gördük.
Bu süreç nasıl yaşandı ve devam ediyor
kısaca bir gözden geçirelim.
Tüketicinin alışveriş alışkanlıkları
değişti. Daha bilinçli, araştırıcı, haklarını arayan bir
yapıda artık.
Perakendecilerin çoğu gelişime ayak uyduramadılar.
Önceleri, “Kahraman Bakkal Hain Süpermarkete Karşı” sloganı
ile bakkallarımız yeniliğe ve değişime bir süre karşı çıkıp
tepki gösterdiler. Ama, bu oluşum yüzeysel bir tepkinin
ötesine geçemedi. Profesyonelce gelişim yerine bol bol demegoji
yapıldı. Bazı uyanık !! fırsatçılarda bu hareketleri siyasi
veya maddi avantajları doğrultusunda kullandı.
Müşteri artık, kendisine daha iyi hizmet veren, daha hesaplı
mal satan, bol marka ve çeşit bulunduran, kendisini kazıklama
eğiliminde olmayan, teknolojiyi yakından takip eden noktaları
seçiyor.
Perakende sektörünün bu gününe baktığımızda yabancı kökenli
AKILLI YABANCI MARKETLERİN pastadan önemli bir dilimi afiyetle
yediğini görüyoruz. AKILLI YERLİ zincir mağazalara sahip
kuruluşlarımızdan da bir çoğu bu pastadan önemli bir pay
almış durumda. Bir de ÇIRPINAN , her fırsatta kendilerine
haksızlık yapıldığından sızlananlar var. Ama, en önemlisi
; Kendilerini şu anda güçlü hissedip adım adım yok olmaya
yaklaşan ve bunun farkında olmayan önemli sayıda market
kuruluşu mevcut. Onlar da ÇIRPINIYORLAR ama farkında değiller
( Gittikçe ısınan suda, fark etmeden ölüme yaklaşan kurbağanın
hikayesini anımsayın ).
AKILLI MARKETLER ;
Sürekli kendilerini geliştiriyor,
kendilerini kanıtlamaya çalışıyor.
Sinerjiye önem veriyorlar.
Profesyonel ekiplerle çalışıyorlar. İşleri bilenlerden taşeron
olarak faydalanıyorlar.
Tek bir müşteri şikayetini dahi dikkate alıyorlar. Müşteri
memnuniyetini ön planda tutuyorlar.
Marka - Çeşit zenginliğine önem veriyorlar.
Üretici ve tedarikçi kuruluşlarla sinerjik bir ortamdalar.
Teknolojiyi çok iyi takip ediyorlar, otomasyon sistemlerini
sık sık güncelliyorlar.
EN ÖNEMLİSİ EĞİTİME ÖNEM VERİYOR, ZAMAN VE PARA AYIRIYORLAR.
ÇIRPINANLAR NE YAPIYOR ?
Bilinçsiz taklitçilik yapıyor, kendilerine
büyük gelen sistemleri taklit edeceğiz derken boğuluyorlar.
Sinerji yaratmak bir tarafa, birbirlerini yemekle kendilerini
yıpratıyorlar.
Ben daha ucuzunu yaparım diyerek anladıkları, anlamadıkları
her şeyi kendileri yapmaya kalkıyor, sonuçta da oluşan karmaşada
ciddi kayıplara uğruyorlar.
Menfaat ve karlılığını, bazı önemli değerlerden ( imaj,
müşteri memnuniyeti, insana yatırım vb.) daha ön planda
tutuyorlar.
Profesyonel bir ortam yaratmak yerine, daha güvendikleri
için eş, dost, dostun arkadaşı gibi personele öncelik veriyorlar.
Bu durum git gide “ İşe göre adam “ prensibinin yerini “
Adama göre iş “ e bırakıyor. Onlara göre “ El alemin adamı
güvenilmez…….. soyarlar adamı “……
EN ÖNEMLİSİ EĞİTİME HİÇ ÖNEM VERMİYORLAR, ONLAR İÇİN EĞİTİM,
ZAMAN VE PARA KAYIBINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL. ÇÜNKÜ “ KENDİLERİ
İŞİNİ ÇOK ÇOK İYİ BİLİYOR. EĞİTİME HİÇ GEREK YOK ”.
“ Büyük marketler bizi bitiriyor
“ diye ÇIRPINANLAR kendileri de kıllarını kıpırdatmıyorlar.
Ne birleşip bir sinerji yaratmak, ne merak edip günün teknolojisini
takip etmek, ne eğitime önem vermek, ne de bir bilene danışmak…..
Hiçbir gelişime katılmak yok. ……….
Sabah dükkanı aç… malını sat… akşam
kapat, eve git, paralarını say.
BU TEK DÜZELİK, ELBETTE BİR GÜN GELİR
SENİ YOK EDER.
BİR BAKARSIN ÇIRPINA ÇIRPINA ÖLMÜŞSÜN.
TÜRKİYE' DE BİR ÇOK KONUDA OLDUĞU
GİBİ, PERKANEDECİLİKTE DE EN BÜYÜK EKSİĞİMİZ EĞİTİM….EĞİTİM…EĞİTİM.
Sağlıklı, verimli günler dileği ile.
KAZIM ÖZİŞ
|